List

Yüzyılı aşkın süreden beri müteaddit kereler karşı karşıya gelen Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yaşanan Kırım Harbi’nin ortaya çıkmasındaki temel neden kutsal yerler meselesi ve Osmanlı topraklarındaki Hıristiyan halkın hâmîliği konusu olarak görülebilir. Ancak sorunların çözümü adına İstanbul’a gönderilen Prens Menshikov’un diplomatik nezaket kuralları ile bağdaşması mümkün olmayan hareketleri, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı açıktan savaş tutumu takınması ve daha önceleri de yaptığı gibi ilk iş olarak Tuna prensliklerini işgal etmesi meselenin Rusya açısından topraklarını genişletme amacı taşıdığını da açık bir biçimde göstermektedir. Neticede Temmuz 1853’te Eflak ve Boğdan Rus işgaline maruz kalmış, Bâbıâlî ise bu harekete karşılık olarak hemen bir savaş ilanında bulunmak yerine uluslararası alanda destek arayışına girmiştir. Rus işgalinin başlamasından kısa bir süre sonra Avrupalı büyük devletlerin Osmanlı idaresinin yanında yer aldığı görülmektedir. 1853-1856 yılları arasında Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin yanında yer alan devletler; savaşa bizzat katılan İngiltere, Fransa ve Piyomente ile diplomatik olarak destek veren Avusturya ve Prusya’dır. Ancak Avusturya’nın savaşa askerî yönden destek vermemesine rağmen Osmanlı Devleti ile açıktan bir diplomatik ittifak kurduğunu söylemek mümkündür. Savaşın başlamasının hemen ardından kaleme alınan Viyana Notası’nda Avusturya’nın katkısı büyüktür. Keza Mart 1854’te İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa katılmış, bundan iki ay kadar sonra da 14 Haziran 1854’te Avusturya ile Osmanlı Devleti arasında antlaşma imzalanmıştır. Bu antlaşma belki Kırım Harbi’nin değil ancak Osmanlı toprağı olan Eflak ve Boğdan’ın tarihî seyrini değiştirecek niteliktedir. Çünkü yapılan antlaşma ile bölgedeki Rus işgalinin sona erdirilmesi ve sonrasında da bölgede asayişin sağlanması hususlarında Osmanlı Devleti, Avusturya desteğini açık bir biçimde almıştır. Nitekim antlaşmanın imzalanmasından sonraki bir aylık süreçte Rusların bu bölgeden çekilme süreci başlamış ve Avusturya ordusu bölgeyi Osmanlı Devleti adına işgale girişmiş ve bölgeye düzen ve asayişi getirmeye çalışmıştır.

Kırım Harbi süresince Avusturya ile Osmanlı Devleti arasındaki birliktelik bununla da sınırlı kalmamıştır. Rusya’nın barışa zorlanması adına diplomatik girişimlerini devam ettiren Avusturya’nın öncülüğünde Mart 1855’te başlayan Viyana Görüşmeleri sonuçsuz kalsa da Osmanlı-Avusturya ittifakı adına önemli bir gelişme olmuştur. Yine barış müzakerelerine geçilmesine imkan tanıyan ve Aralık 1855 tarihli ültimatomun altında Avusturya imzasının bulunduğunu da unutmamak gerekir. Diplomatik yakınlık ve işbirliği bağlamında bahsedilmesi gereken son nokta da Paris’teki barış görüşmeleri esnasında Eflak ve Boğdan’ın birleşmesi  fikrinde Avusturya idaresinin Osmanlı politikalarına destek verdiğidir. Tuna’nın kuzeyindeki iki prensliğin birleştirilmesi düşüncesi Osmanlı Devleti ile Avusturya’nın ortak muhalefeti ve İngiltere’nin desteği ile antlaşma maddeleri arasında yer almamıştır.

Her ne kadar 1853 yılı Temmuz ayından 1856 yılı Mart ayına kadar geçen dönemde İstanbul ile Viyana arasındaki yakınlaşma ve ortak hareket etme politikasının somut örneklerini yukarıda sıralamış olsak da Paris Antlaşması’nın imzalanmasının ardından uluslararası antlaşmaların gereği olarak Avusturya askerinin kendi ülke sınırları içerisine geri çekilmesi konusunda bir takım pürüzlerin yaşandığını da unutmamak gerekir. Gerek Osmanlı-Avusturya Antlaşması ve gerek Paris Antlaşması ile savaşın ardından Osmanlı topraklarındaki yabancı askerlerin süratle geri çekilmeleri ön görülmüş olmasına rağmen Avusturya’nın Eflak ve Boğdan’daki askerlerini çekmek konusunda gönülsüz bir politika izlediği görülmektedir. Avusturya idaresi bu hususta yavaş hareket etmiş ve gerekçe olarak da Paris Antlaşması ile kararı alınan sınır değişikliklerini gerekçe göstermişse de Bâbıâlî bu yavaş adımları yeterli görmemiştir. Neticede geri çekilmek için ayak
direyen Avusturya’nın Eflak ve Boğdan’ı terki hem zamanlama açısından biraz uzamış hem de yerli halkla bazı sorunlar yaşanmıştır. Ancak Osmanlı Devleti’nin bu hususta girişimlerini sürdürmesi neticesinde 1857 yılı Mart ayında Avusturya birlikleri Tuna’nın kuzeyindeki Osmanlı topraklarını terk etmiş ve Rumen prenslikleri yeniden Osmanlı idaresi altına girmiştir. Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, yeniden himaye altına alınmış olmasına rağmen Eflak ve Boğdan ile Osmanlı idaresi arasındaki bağ giderek zayıflamaya devam etmiştir. Kırım Harbi gailesinin
atlatılmasından sadece birkaç sene sonra her iki beylik 1859 yılı başında Alexandru Ioan Cuza’nın liderliği altında birleşmiş ve bağımsız Romanya’nın kurulması yolunda önemli bir aşama kat edilirken Osmanlı Devleti bu gelişmeye engel olamamıştır.